Oylum Gölbaşı

Öküz 5 Yaşında
Edebiyat dergileri içinde farklı bir soluk. 'Nezih ve steril' olmayan, hayatı 'damardan' yakalamaya uğraşan bir dergi. Fazıl Hüsnü Dağlarca'yla hayat kadını Mehtap Kandemir'i, Ece Ayhan'la Sokak Mobilyaları'nı ve belki asla bir araya gelemeyecek insanları sayfalarında birleştiren bir dergi; Öküz. Beşinci yılına girdiği günlerde Öküz'ü Genel Yayın Yönetmeni Metin Üstündağ'a sorduk.

Öküz dergisi yayın hayatına ne zaman başladı?
1996 Mayıs'ında çıktı. Böyle bir dergi çıkarma fikri çok uzun zamandır aklımdaydı. Öküz'ün kuluçka devri 6-7 sene sürdü. Benim alanım mizah. Türkiye'de mizah ve edebiyatın iki ayrı alan gibi algılanmasından rahatsızlık duyuyordum. Edebiyat dergilerinde mizah yazılarına, mizah dergilerinde de edebiyat yazılarına yer verilmiyordu. Ben, bu ayrılığa son verip iki alanı kaynaştırmaya çalıştım.
Öküz önceleri haftalık yayımlanırken sonradan aylık yayımlanmaya başladı. Bunun nedeni neydi?
Dergi yayın hayatına girdiğinde umduğumuzun çok üstünde bir katılım gerçekleşti. Bu yoğun tempoya hem teknik hem de güç olarak yetememeye başladık. Benim için de çok yorucuydu. Bu nedenlerden dolayı 34 sayı haftalık yayınlandıktan sonra aylık çıkarmaya karar verdik.
Neden 'Öküz'?
İsim için üç alternatif vardı. Aşure, Öküz ve Yamalı Bohça. Bu üçü de imge olarak Türkiye'deki hayatı, Türk insanının zihniyetini, algılama biçimini, hayatının ritmini özetleyecek şeyler gibi geldi bize. Ama sonunda Öküz isminde karar kıldık. Öte yandan öküz, çok şeyi hak ettiği halde aşağılanan, gamlı, mahzun bir hayvan, bir o kadar da kaba ve hantal. Edebiyat ise çok ince, zarif bir uğraş. Ne yapmak istediğimiz daha derginin ismini görünce anlaşılsın istedik.
Bu isim nedeniyle eleştiri aldınız mı?
İsim, edebiyat dünyasında infial yarattı. 'Nasıl edebiyat gibi ince, nazik bir uğraşın ürünlerinin yer alacağı dergiye Öküz gibi kaba saba bir hayvanın adı uygun görülebilir?' dendi. Bu yüzeysel tepkiden edebiyat dünyasının bir bölümünün balon olduğunu görüyorsunuz. Bir yandan postmodernizm, oryantalizm gibi konular tartışılırken öte yandan bir derginin ismi tartışılıyor. Sonuçta bu isim yan yana gelmiş dört harften ibaret ve giderek dergi isiminden soyutlanıyor. O, içeriğiyle dolan bir şey. Bir süre sonra içerik ismi belirler ve başka bir şey olur. Bu yüzden derginin isminin bu kadar tartışılması anlamsız.

Derginin içeriği çok geniş. Yazıların konuları nasıl belirleniyor?
Geniş bir yazar kadromuz var. Hayatın çeşitli alanlarından amatör, profesyonel insanlar yazıyor. Bu insanların ortak paydası, bir dertleri, meseleleri olması ve bunları yazıya dökmek istemeleri. Genelde kimseye 'Şu konu hakkında yazar mısın?' demiyoruz. Ancak bazı durumlarda alanında uzmanlaşmış kişilerin görüşlerine başvuruyoruz. Aslında benim amacım mizah dergilerindeki çalışma sistemini Öküz'de uygulamaktı. Fakat olmadı. Bu sistemde belirli köşeler vardır. Herkes kendi köşesini çizer. Geriye kalan ve derginin tavrı olacak 3-4 sayfa, yayın yönetmeni veya bir grup arkadaşı tarafından tamamlanır. Ama bunu uygulamak için mizah kültüründen gelen arkadaşlarla çalışmak gerekiyordu. Edebiyat dünyası bu tür kolektif üretime alışık değil. Edebiyat dergilerinin az okunmasının nedenlerinden biri de bu. Belki bu tür bir sistem birkaç yıl sonra Öküz'de gerçekleşebilir.
Derginin yazarları nasıl belirleniyor?
Yazarları belirlemek diye bir şey söz konusu değil. Yazar çizerlerimizi belirleyen okurlarımız. Öküz, eli kalem tutan, derdi, meselesi olan herkese açık bir dergi. Bu dergi bir platform, yeşil alan. İnsanlar burada nefes alsınlar, başka yerde söyleyemediklerini söylesinler istiyoruz. Dikkat ettiğimiz tek nokta çeşitlilik, renklilik.
Derginin yazarlarından dolayı hiç eleştiri aldınız mı?
Hayatın hiçbir alanı diğerinden üstün değildir. Biz, Öküz'de hayatın çeşitli hallerini sunuyoruz okuyucuya. Bu anlayışı yavaş yavaş geliştirdik. Böylece Öküz'ün yerleştirdiği bir bakış açısı çıktı ortaya. Bu tarz oturunca da ne okuyucudan ne de yazarlardan tepki geldi. Öte yandan yazarlar okuyucuya, hırsızlık yapın, hayat kadını olun, uyuşturucu kullanın demiyorlar. Kendi yaşadıklarını, durumlarını, dramlarını anlatıyorlar. Bunlar hayatın içindeki ara renkler. Bir edebiyat dergisinde yer alması yadırganacak yazılar, Öküz okuyucusuna ilginç geliyor. Yaptığımız bir araştırmaya göre, ilk ve en çok okunan yazılar, okuyucu mektupları ile enteresan insanların marjinal yazıları. Ayrıca, yazarların da bu çeşitlilikten keyif aldıklarını düşünüyorum. Birbirlerini besliyorlar, fikir ve his alışverişi oluyor.
Dergiye gelen eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eleştiri olarak gelen sözler aslında övgü oluyor bizim için. Derginiz aşure gibi olmuş, yamalı bohça gibi olmuş dendiği zaman mutlu oluyoruz. Çünkü bu, bizim planladığımız dergi biçimi. Biz, Öküz'ün biçimi, içeriği, etiği, estetiğiyle hayata benzemesini istedik. Bu hayata Fransız edebiyat dergisi anlayışıyla yaklaşırsanız, hayata da Fransız kalırsınız. Hayat sanatın çok önünde. Her gün çok saçma ve insanın aklının almayacağı olaylar oluyor, bir sürü insan çok acayip şekillerde ölüyor. Bunları klasik edebiyat formlarıyla anlatamazsınız. Bu hayat, varolan sanat formlarını ve sanatçıları fersah fersah aştı. Biz sanatçıların hayata inmelerini, hayatı görmelerini istiyoruz. En genç ve dinamik okur da mizah okuru. Bu okur onları zorlar ve bir gençleşme, sentez gelişir diye başladık.
Başladık diyorsunuz. Sizce kat edilecek daha ne kadar yol var?
Bu ilk deneyim. Mizah dergilerinin arkasında Tanzimat Dönemi'nden başlayan muazzam bir gelenek, teori ve pratik olarak bir müthiş bir yaşanmışlık var. Ama Öküz tarzı bir dergi ilk defa deneniyor. Benim bildiğim yurtdışında da bu tarzda bir dergi yok. Bu tarz umduğumdan daha kısa zamanda yerleşti. Bir sürü taklit Öküz çıkıyor ama ruhları yok. Ayrıca kadrosu çok geniş ve tirajı çok yüksek bir dergi Öküz. Gelişmesi için beklemek gerekiyor.
Tirajınızdan memnun musunuz?
Tirajımız piyasaya göre çok yüksek ama kafamızdaki tiraj çok daha fazla. Neden bu dergi bir mizah dergisiyle yarışmasın? Mizah dergisi okuyan insan neden kültür-sanat dergisi okumasın? Bu konuda ben, diğer yazarların aksine hep kendimde suç buluyorum. İnsanlar okumuyorsa biz bir şeyi beceremiyoruz demektir. 'İnsanlar neden kitap okumuyor?' diye panel düzenlemek çok komik. Türkiye'de insanlar et de yemiyor ama hiçbir kasap bunun için panel yapmıyor. Kültür adamlığı ülkemizde lütfetmek gibi görülüyor. Ben bu kanıda değilim. Çünkü ben aklımın ve yüreğimin eseriyim dolayısıyla da aklımın ve yüreğimin esiriyim. Ve asla lütfetmem sunarım.
Öküz'e oranla diğer kültür-sanat dergilerinin az okunmasını neye bağlıyorsunuz?
Öküz'ü çıkarırken ulaşabildiğim eski dergileri karıştırdım. Varlık'ın eski sayılarına baktım ve çok farklı olduklarını gördüm. Puntolar daha iri, desenler kullanmışlar, ebat, mizanpaj farklı... Bunu görünce mizah dergisi formatıyla kültür-sanat dergisi içeriğini birleştirmenin iyi olacağına karar verdim. Çünkü problem sunumdan da kaynaklanıyor. Dergi sunumunun daha yumuşak, rahat, neşeli olması gerekiyor. Çünkü Türk edebiyatı neşesini kaybetti bence. Ciddi, ağırbaşlı, sanki edebiyatçı oluşundan acı çeken bir yazar türü çıktı ortaya. Ama bu işi yapanlar zevk alıyorlar işlerinden. (En azından biz çok zevk alıyoruz.) Ülkemizde ciddiyetsizlikle üretimsizlik ve snopluk karıştırılıyor.
Öküz okuru katılımcı bir okur mu?
Katılımcı olması bir yana cevap veren hatta azarlayan bir okur. Kesinlikle 'Ne güzel yapmışsınız, lütfetmişsiniz' gibi bir tavrı yok. Çoğunlukla yazar, çizerlerinden daha çok emek veriyor, sahipleniyor. Çok ince, rafine, samimi mektuplar gönderiyorlar. Kaliteli, düzeyli bir okurumuz var. Bu biraz da derginin tarzından kaynaklanıyor. Okur, Öküz'ü kendinden gördüğü, sahiplendiği için derginin devam etmesi gibi kaygılar taşıyor.

Dergiyi çıkarırken sizi en çok yoran ne?
Dergiyi çok eğlenerek çıkardığımız için yorulmuyoruz. Ama yazar-çizerlerin ürünlerini dergi tarzına uygun hale getirmek için döktüğümüz dil bizi çok yoruyor. İnsanlar başka bir şey için, mesela kitap için hazırladıkları, şiirleri dergiye sokmaya çalışıyorlar. Türkiye'deki kültür-sanat dergilerinin az okunmasının nedenlerinden biri de bu. Yazıları, şiirleri dergi tarzına uygun hale getirip okuyucuya rahat bir sunumla ulaştırmak gerekiyor. Yazar-çizerler dergi için üretim yapmasını bilmiyorlar. Klasik sanat formları dışında yeni, eğlenceli formlar geliştiremiyorlar. Diğer sanat alanlarında uygulanan pratikleri kendi sanatlarına uygulayamıyorlar. Ben mizah dergilerindeki Bezgin Bekir, Kıllanan Adam gibi tiplerin edebiyat karşılıklarını bularak daha rahat bir sunum yaratmaya çalışıyorum. Çünkü Oğuz Aral'ın Gırgır ekibinden çıktım ve orada bir pratik gördüm. Bu pratikte hayata özgü, 'damardan' bir şey var. Daha önce Ruhi Su'nun müziğe, Yılmaz Güney ve Ertem Eğilmez'in sinemaya uyarladığı pratiği edebiyata uyarlamak istedim. Zaten bunu hayata geçirdiğimiz zaman edebiyat geyik muhabbeti olmaktan çıkacak. Türkiye'nin bütün sorunları gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda konuşuluyor ama hiçbir şey değişmiyor. Bundan sonra gereken, çözümleri hayata geçirmek. Öküz'ün dertlerinden biri de bunu insanlara anlatmak. Bunun için bir zihniyet, algılama biçimi geliştirmek, kafadaki edebiyatçı tipini kırıp yeni bir şey yaratmak gerekiyor. Benim görüşüme göre sanatçı yakınmamalı. Çünkü her olumsuzluk aslında bir avantajdır. Onu işleyip başka bir forma sokarak yeni bir oluşum yaratılabilir.
Dergi'nin çalışma mekanı Beyoğlu'nda. Bu nasıl yansıyor Öküz'e?
Yazı konularını, imzalarını, her şeyini günler öncesinden tasarlıyorum. Eskiz yapıyorum ama iş uygulamaya gelince çuvallıyorum... Sayfa düzeni, her şey değişiyor bu sokakta, bu odada ve aletlerle.. Bu nedenle sayfa sıralaması, hep 'uyku sersemi' oluyor. İstesek de, istemesek de. Çünkü, biz tam bir şiirin tasarımını yaparken aşağı sokakta kavga çıkıyor, polis geliyor, bir pavyon kadını ciyak ciyak bağırıyor, adamın birinin beyni cortlamış, yerlere sıvaşıyor... Bu durumda, nasıl nezih ve steril bir dergi yapılır ki? Anında balkona çıkılıyor tabii ve o şiddet ve o celal dergiye yansıyor. Benim günlerce tasarladığım nezih edebiyat dergisi, bir nev'i hayata yeniliyor. Belki de güzel olan bu, bilmiyorum.
Öküz nasıl bir dergi?
Okumanın da hava gibi, su gibi, yemek, içmek, sevişmek gibi bir zaruret olduğunu göstermeye, biraz tiryakilik yaratmaya çalışan bir dergi. Okuldakilerin değil de okulu kıranların, işi asanların, hayatı ti'ye alanların dergisi olmak yolunda. Yüksek not almak için çalışan ineklerin değil de öküzlerin dergisi.