En çok aldatılan gazete: Hürriyet

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli ile Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, on gündür hararetli bir biçimde tartışıyor. Andıç’ta (geniş bilgi için: “Basının iki buçuk yıllık andıç macerası”) adı geçen kişilerle ilgili “Alçakları tanıyalım” başlıklı bir yazı yazan Oktay Ekşi eleştiriliyor. Kendisiyle yaptığı röportajı “Oktay Ekşi: Devlet beni kullandı” başlığıyla veren Aktüel dergisi aleyhine 100 milyarlık dava açan Ekşi, “Yazdım evet, ama devlet tarafından aldatıldığımı öğrenince özür de diledim” diyor. Güreli, “Konunun böylece kapatılamayacağı” kanısında. “Çünkü” diyor, “Gazetecinin aldatılması herhangi birinin aldatılmasına benzemez, gazetecinin aldatılması demek halkın aldatılması demektir. Haberi birkaç kaynaktan doğrulatmadan kullanıp, sonra da özür dilemek olmaz.”

Tartışmaya, “En çok aldatılan gazete Hürriyet” başlığıyla eğiliyoruz. Beş günlük dizide, Hürriyet’in bir yılda beş kez “manşetten aldatıldığını” göstereceğiz. Ana fikir: Ders çıkarmadıktan sonra, özür dilemek hakikaten bir işe yaramaz! Birinci bölüm: “5 dakika önce”ki fotoğraf, meğer 5 yıl önce çekilmiş!

26 Eylül 1999… Jandarma, Ulucanlar Cezaevi’nde “isyan çıkaran” siyasi mahkûmların kaldığı koğuşlara zorla girdi. Aramalarda “6 tabanca ve çok sayıda mermi, kullanılmaya hazır el yapımı bomba vb.” bulundu. İsyan bastırma faaliyeti sırasında 10 mahkûm öldü, onlarca mahkûm yaralandı. Bazı köşe yazarları, jandarmadan ölen ya da yaralanan olmadığını hatırlatarak sordu: “Madem ellerinde bu kadar silah vardı, çatışmada neden kullanmadılar?”

Hürriyet gazetesi, 28 Eylül 1999 günü, yani baskından iki gün sonra “Beş dakika önce” manşetiyle çıktı. Birinci sayfanın neredeyse yarısını kaplayan bir fotoğrafın (sayfamızda gördüğünüz fotoğraf) eşlik ettiği haberin spotu, fotoğrafı da açıklıyordu:

“Ankara Kapalı Cezaevi’ndeki teröristler, kanlı isyanı başlatmadan 5 dakika önce ellerinde sopalarla hatıra fotoğrafı çektirdiler. (…) Kanlı olaylara sahne olan Ankara Merkez Ulucanlar Kapalı Cezaevi’ndeki terör suçundan hükümlü DHKP-C, TKP (ML), TİKKO, TKİP Ekim örgütü üyeleri, isyandan 5 dakika önce çektirdikleri bir fotoğrafta, ‘Devrimci tutsaklar teslim alınamaz’ deyip üç ayrı örgütün imzasını attılar. Ancak bu fotoğrafta görülen üç teröristin isyanda öldüğü ortaya çıktı.”

Gerçek ertesi gün ortaya çıktı: O fotoğraf Ulucanlar Cezaevi’nde beş dakika önce değil, başka bir cezaevinde tam beş yıl önce çekilmişti.

Hürriyet, birkaç gün sonra, iç sayfalarda üç-beş satıra sığdırdığı tek sütunluk bir haberle, “Beş dakika önce”nin doğru olmadığını duyurdu okurlarına ve özür diledi.

On gün sonra da Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, köşesinin bir bölümünü konuya ayırdı. Yazdıklarının tamamı şöyle:

“Geçen hafta cezaevi isyanı sırasında Hürriyet’in birinci sayfasında bir fotoğraf yayınladık.

“Fotoğrafta, cezaevindeki bazı sol görüşlü mahkûmların ellerinde sopalar ve alınlarında bantlarla poz verdiği görülüyordu.

“Bu fotoğrafın Ulucanlar Cezaevi’ndeki isyandan önce çekildiği yolunda bilgi almıştık.

“Kaynağımız, fotoğraftaki üç kişinin cezaevindeki çatışmada öldüğü yolunda bilgi vermişti.

“Ancak daha sonra bu fotoğrafın bir başka cezaevinde çekilidiğini öğrendik.

“Öğrendiğimiz anda da hiç tereddüt etmeden düzeltme yaparak yayınladık.

“Birçok meslektaşımız ve meslek kuruluşu, bu haber dolayısıyla haklı olarak bizi eleştirdi.

Bu meslekte bundan büyük ceza da olamaz.

“Biz de o cezayı hak ettik.

“Ne yazık ki, dünyanın birçok büyük gazetesi günün heyecanı içinde zaman zaman bu tür yanlışları yapabiliyor.”

İşte hepsi bu… Meselenin özüne zerrece girmeyen bir bakış açısı… Meselenin özü şurada: Acaba -sonradan iddia edildiği gibi- olayın tek yanlı bir katliam olduğunu kanıtlayan bazı bilgiler ulaşsaydı Hürriyet’e, “günün heyecanı içinde” gazete bu bilgileri haberleştirecek miydi?

Hürriyet o kadar teşne ki eline geçen bu fotoğrafı kullanmaya, küçük bir gayretle neyin ne olduğunu açığa çıkaracak iki ipucundan bile faydalanamamış:

  1. “Kaynak”, fotoğraftaki üç kişinin çatışmada öldüğünü söylüyor… Gazete, ölenlerle fotoğraftakileri karşılaştırmayı neden düşünmemiş acaba?
  2. Olayların olduğu gün mevsim normallerinin çok dışında, çok sıcak bir hava vardı. Oysa fotoğraftakiler kalın yün kazaklar ve paltolar içindeydi.
Yaşananın tipik bir dezenformasyon olduğu apaçıktı ama, gazete yönetiminin bunu görmeye niyeti yoktu.

Bunun sonuçlarını tahmin edebilirsiniz: Yeni dezenformasyonlar… Daha aradan bir ay geçmeden yenisi gelecekti… (11 Aralık 2000)