ORADAN BURADAN



 www.medyakronik.com'dan:

“Gözü dönmüş göstericiler”, “kapitalizmin vahşeti”ne karşı Prag’da

“Kanlı komünist” Takvim’de!..

Kimdir o? Drakula’ya pek benzemiyor. Ama ağzının çevresindeki kanlardan, bir kan içici, insan yiyici falan olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Takvim (27 Eylül), Prag’daki gösterilerle ilgili haberi birinci sayfasında bu fotoğrafla sunmayı tercih etmiş. Ağzı kanlı adamın altında, kırmızı bant üstüne beyaz yazıyla, “İnternet komünizmi” başlığını okuyoruz. Bir büyük spot, bir küçük spot ve bir resimaltı, bu kanlı tabloya eşlik ediyor. Gazetenin, dünyanın bütün yayın organlarında yeralmasına rağmen hiç çekinmeden “Özel Haber” damgası vurduğu haberin birinci sayfadaki sunuşunda “kanlı olaylar” ifadesi iki defa geçiyor.

Açıyoruz sayfayı, üçüncü sayfaya boydan boya yayılmış bir fotoğraf. Yüzünü kaşkolla maskelemiş göstericiler taş atıyor. Bir “anarşi” görüntüsü. Başlık yine kocaman: “İnternet komünizmi”. Spotta deniyor ki, “…İnternet komünistleri, IMF-Dünya Bankası toplantılarının yapıldığı Prag’ı yaktı yıktı, savaş alanına çevirdi!..”

Ve haberin girişi – siyahla dizilmiş: “Uzun bir süredir sesleri solukları çıkmayan komünistler, şimdi karşı oldukları küreselleşmenin meyvelerinden biri olan interneti kullanarak kanlı eylemlere başladılar.”

Haberin arabaşlıklarını aktaralım: “Kışkırtıcı mesajlarla çağrı”, “Türk komünistler de gitti”, “Barış Meydanı’nda kan”, “Çok sayıda yaralı var”. Resimaltlarında da, “gözü dönmüş göstericiler”, “dehşet saçtılar” gibi bizim pek alışık olduğumuz ifadeler yeralıyor.

Manzara felâket yani…

Bundan sonrası, bir perhiz-lahana turşusu kombinasyonu. Aynı sayfada yeralan “Çınaraltı Halk Kahvesi” köşesinde, “Süzgeç Ali” soruyor: “Globalleşme karşıtı eylemler neden yapılıyor?”

“Can Baba”, cevabına, Sovyetler’in çökmesinden sonra “dünyanın bütününün kapitalizmin kontroluna girdiğini” belirterek başlıyor ve şöyle diyor: “Zenginler daha zengin fakirler daha fakir oldu. Uçurum büyüyor. Her yıl 7 milyon çocuk açlıktan ölüyor.” Can Baba, ayrıca, Afrika ülkelerinin feci durumuna da değiniyor.

“İkitirim Cezmi” lafa karışıyor: “Globalleşme neden insanları aç bıraksın?”

Can Baba’nın cevabının dayanağı bir zamanların ABD-Sovyet nüfuz alanı kapışmasına ve karşılıklı dengesine dayanıyor: “…Amerika ve Sovyetler diğer ülkelere karşı dikkatliydi. Bu yüzden iki taraf da önüne gelen gariban ülkeye yüklenemiyordu. Fakirlere yardımlar yapılıyordu.”

İkitirim Cezmi, “Şimdi ne değişti?” diye soruyor bu defa.

Can Baba, hiç duraklamaksızın, “…kapitalizmin vah?eti, yani özel ?irket çıkarları gariban ülkeleri parçalamaya başladı,” diyor.

Süzgeç Ali, Takvim yazıişlerinin çıkaramadığı sonucu çıkarıyor: “Demek globalleşme karşıtı eylemlerin sebebi bu.”

Can Baba, son aşamada, bu tür eylemleri eskiden Sovyetler’in kışkırttığını, ama şimdi eylem yapacak gençlerin internet aracılığıyla haberleştiğini söyleyerek işi karıştırıyor, ama böylelikle bugünün eylemlerinin haksızlığa, adaletsizliğe tepki olma niteliğine halel getirmiyor, tuhaf bir şekilde Sovyetler’e kıyak çekmiş oluyor.

“Çınaraltı Halk Kahvesi”nde şu sonuca varılıyor: “Bu eylemler dünyada yeniden bir muhalefet hareketinin başlangıcıdır.”

Görülüyor ki, Çınaraltı Halk Kahvesi’nde millet duruma daha bir hâkim. Takvim yazıişlerinin kanlı fotoğraflar ve ürkütücü sözlerle lânetlediği “internet komünistleri”, aynı gazeteye göre pek haklı sebeplerle eylem yapan gençler. Zaten bu gösterilere katılanlara sorsanız, “komünist” sıfatını kabul edecek pek az kişi bulursunuz aralarında. Çünkü küreselleşme karşı eylemlere girişenlerin büyük çoğunluğu, Sovyetler’e de, bir zamanlar bu devletin şahsında cisimleşen “komünizm” türüne de şiddetle karşıdır. Takvim’in, yüzünde kaşkol, elinde taş gördüğü her göstericiyi “komünist” diye niteleyerek ömrü dolmuş bir kolaycılığı tercih edişine sebep bulamıyoruz açıkçası.

Kendi marifetini bizzat deşifre ederek işgüzarlık haline getirmesine ise hiç anlam veremedik. Takvim yazıişleri, herhalde, “gariban ülkelere yüklenilmesini”, “kapitalizmin vahşeti yani özel şirket çıkarlarını” savunuyor olamaz. Savunacaksa bunları böyle tanımlaması garip kaçmaz mı?

Yoksa sadece bir postmodern şuursuzluk durumuyla mı karşı karşıyayız? (28 Eylül 2000)

KAYNAK: www.medyakronik.com