MUSTAFA GÖKÇEOĞLU
KIBRIS TÜRK SANATINDA KARİKATÜRÜN YERİ
Kıbrıs gibi bir adanın tarihsel süreç içerisinde, sanatsal gelişim aşamalarını gözler önüne dökecek bir yargı koymanın güçlüğünün bilincinde olduğumu belirterek söze başlamak isterim. Karikatür sanatının gelişim süreci konusunda söz söyleyebilmek için Kıbrıs Türk Sanatı’nın dökümünü yapmak gerektiği kanısındayım.
Bilindiği gibi, Kıbrıs Türk Toplumu sözel bir toplumdur. Yazmaktan çok konuşmayı yeğleyen insanlarız. Yıllarca yazmayı hep savsakladık. Bunun en büyük nedeni de birçok büyük uygarlıkların yüzyıllarca toplumsal yaşamımızda etkili olmalarıdır. Yaşanan bu serüvenin doğal sonucu olarak atalarımız sözel ürünleri çok fazla üretmişlerdir. İnsanlarımız bir yandan üretmişler bir yandan da tüketmişlerdir. Böylece sözlü yazın zaman içinde gelenek oluşturmuştur. Öte yandan Kıbrıs Türk Toplumunda her sevdalanan şiir yazıp şair olagelmiştir. Belki de toplumumuzda çok fazla şairin olması bundandır.
Sözel yazın geleneğimizin oldukça varlıklı olmasına karşın yazıya dökülmediğinden, eski destanlarımızın çoğunun adı bile unutulmuştur. En eski destanın tarihi bir buçuk yüzyıl bile geriye gitmemektedir.Çok sayıda halkbilim ürünümüz olmasına karşın çağdaş sanatçılarımızın bu alandan yararlanmayı bildiklerini söyleyemeyiz. Sanat damarlarını besleyecek onca kaynak olmasına karşın bunlar çağdaş ürünler içerisinde yer bulamamışlardır. Oysa dilimizden “kimlik” ve “Kıbrıs duyarlığı” sözcükleri düşmemektedir.
Toplumumuzun dinsel inanışı gereği şiir, roman, öykü gibi yazı türleri her dönemde yeterli ilgiyi görmüştür. Eski gazete koleksiyonları aralandığında bol oranda şiire ve tefrika romana rastlanmaktadır. Şiirde, aruz ölçüleri ve hece ölçüleri çok uzun bir süre hükmünü sürdürmüştür. Bol denecek oranda üretilmişlerdir. Ne yazık ki üretilenler hep içe yöneliktir. Toplumsal estetik ölçütlerle konular işlenmiştir. Dolayısıyla uluslararası başarıya ulaşılamamıştır denebilir. Son dönemlerde özellikle şiirde oldukça küçük bir sıçrama olmuştur. Benim de içinde bulunduğum az sayıdaki ozanın şiirleri yabancı dergi ve kitaplarda yer almaya başlamıştır.
Roman dalındaysa durum biraz daha karamsar tablo çizmektedir. Ülkemizde roman sanatı neredeyse yok denecek düzeydedir. Beş on yılda bir, bir roman yayımlanmaktadır. Hele oyun yazarlığı konusunda ne denebilir ki. Bir iki deneme dışında söyleyecek söz bulmak çok güç. Eskiden halkımızın en önemli eğlencesi olan “Karagöz” ve “ortaoyunu” olmasına karşın seyirlik oyunların, oyun yazımına yansımadığını görürüz. Söylediklerim öykü yazımı için de geçerlidir. Ben de yazım alanına öyküyle girmiş olmama karşın uluslararası başarıya ulaşmış değiliz. En büyük başarımız, birkaç öykücümüzün eserlerinin Türkiye’de yayımlanmış olmasıdır. Türkiye’den öteye varabilmiş değiliz.
Oysa resim, heykel, karikatür dalında açmazlar çok daha büyüktü. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti bir ümmet topluluklarından oluşmaktaydı. Osmanlı’da inancın odak noktası da İslam diniydi. Başka bir deyişle müslim ve gayri müslim temeli egemendi. Her ne kadar da Osmanlı din, dil, renk farkı gözetmediyse de yasaları şeriat hükümlerinin ürünüydü. Günahlar, sevaplar, suçlar, cezalar hep islam terazisinde tartılırdı. Kur’an-ı Kerim’i yorumlayanlar, ağırlıklı olarak insan sureti çizmenin günah olduğu inancını hep sürdürmüşlerdir. Üretilen bu anlayışın doğal sonucu olarak yüzyıllar boyu resim-karikatür yapmak toplumumuzda hep günah sayılmıştır. İşte bu yüzden resim sanatımız ancak son yıllarda gelişme göstermeye başlamıştır.
Karikatür sanatının önündeki engeller resim sanatının önündaki engellerden kat kat fazla olmuştur. Olmaktadır da. Günümüzde de geçerliliğini sürdüren Ingiliz sömürge yönetiminden arta kalan “Zem ve Kadih Kanunu” kınından çekilmiş kılıç örneği gülmeceyle ve karikatürle uğraşanların kulunçlarında beklemektedir. Üretilen siyasal fıkralar ancak fısıltılarla anlatılabilmektedir. 1992 yılında yayımladığım, “Kıbrıs Halk Fıkraları” adlı kitabımın ilk sayfasına şu notu düşmek zorunda kalmıştım.
“.... ve biline ki kitaptaki fıkralar birer yakıştırmadır. Gerçeklerle yakından ya da uzaktan bir ilişkileri ilgileri hatta ilintileri bile yoktur. Bu böyle bellene...”
Kıbrıs’ta, İngiliz sömürge yönetiminden sonra Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Kıbrıs Cumhuriyeti yıkıldıktan sonra Kıbrıs Türk Otonom Yönetimi, Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Devletler yıkıldı. Devletler kuruldu ama “zem ve kadih kanunu” her dönemde politikacıların kalkanı olarak kaldı. Siyasiler sömürge yönetimi artığı, fosil sayılacak bu yasaya her dönem dört elle sarıldılar. Dünya ölçeklerinde çağdaş bir yasanın çıkarılmasını akıllarının ucundan bile geçirmediler. Böylece çağdaş gülmecenin ve karikatür sanatının göverip gelişmesini önlediler. Bu yasa nedeniyle karikatür sanatçılarımıza soruşturmalar- davalar açılmış yıllar boyu mahkemelerde süründürülmüşlerdir. Tüm bunlara karşın bir avuç yürekli karikatürcü olumsuzlukların üzerine gözlerini kırpmadan gitmeyi bilmişlerdir. Çok geçmeden de çalışmaları meyvelerini vermiştir. Hem de tüm olumsuzluklara karşın büyük aşamalar elde edilmiştir.
Karikatür sanatının toplumumuzda iyi algılandığı söylenemez. Dahası aşağılık bir sanat olarak görenler bile olmuştur. Olmaktadır da. Toplumumuzda horlanıp aşağılanan kişilere “karikatür herif” söylemi o günlerden kalmadır. Sözü edilen söylem bana kadar ulaştığına göre günümüzde bile karikatüre yaklaşım konusunda söylenecek çok söz vardır. Ben kendimi bildim bileli toplumumuzun gündemini siyasal ve militarist olaylar oluşturmuştur. Böylesi siyasal ortamlarda sanatın pabucunun dama atıldığı bir gerçektir. Hele karikatür gibi temeli eleştiriye dayanan bir sanatın , böyle coğrafyalarda gelişip yaygınlaşma koşullarını kısaca düşünmek yeter. Başka söze gerek yoktur sanırım.
Olumsuz koşullara karşın bir avuç yürekli insanın dirençli çalışmaları sonucu karikatür sanatında epeyce yol alınmıştır. Ortaya konan uğraşın önemini anlamak için adalarda yaşayan kapalı toplumların konumunu göz önüne getirmek gerekir. Açmazlarla boğuşan mizah ve karikatür sanatçılarının ulaştığı aşamayı ortaya koymak için serüvenlerinde geldikleri noktayı ortaya koymak gerekir.
Karikatür sanatçılarımızın kabuklarını yırtmada en büyük etken kuşkusuz çizginin evrensel niteliğidir. Şunu da vurgulamak gerekir; küçük toplumlarda bireyler birbirlerini tanıdıklarından aralarındaki ilişkiler çok sıcaktır. Birlikte gülerler, ağlarlar ve şakalaşırlar.
Kıbrıs Türk Toplumunun ilk mizah gazetesi olan “Kokonoz”un yayımlanış tarihi (1896 - 1898) ondokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar uzanmaktadır. Adını değiştiren “Kokonoz” bu kez de “Akbaba” (1897 - 1898) mizah gazetesi olarak karşımıza çıkmıştır. Bunların ardından “Davul” (1922 - 1923) ve “Zırıltı” (1947 - 1948) isimli mizah ve karikatür gazeteleri yayımlanmıştır. Özellikle “Davul” mizah gazetesinin, Kıbrıs Türk Karikatür Sanatında çok önemli bir yeri vardır. Kıbrıs Türk Karikatür Sanatı ilk kez “Davul”da yayımlanmıştır.
Sözün özü, Kıbrıs Türk basınında ilk karikatürcü dendiğinde Ahmet Rifat Efendi gelir. Onu İsmet V. Güney, Şevki Çankaya ve Ramiz Gökçe izler.
Kıbrıs’taki sanat dergilerinin biri kapanır biri açılırken toplumumuz “Karga” (1964 - 1965) ve ardından da “Amcabey” (1965 - 1966) mizah dergileriyle tanıştı. Bu dönemde karikatür kervanına Güner Pir, Erdoğan Baybars, Erten Kasımoğlu ve Serhan Gazioğlu gibi adlar da katılmıştır.
1980’li yıllarda Kıbrıs Türk Karikatür Sanatı evrenselliğe açıldı. Musa Kayra’nın başını çektiği bu dönemde özgün örnekler sergilenmeye başlandı. Dönemin günlük gazetelerinde Serhan Gazioğlu, Musa Kayra, Hüseyin Çakmak, Alper Susuzlu, Mustafa Tozakı, Mehmet Ulubatlı, Bertan Soyer, Cemal Tunceri, Utku Karsu, ve Arif Albayrak gibi kişilerin eserleri uluslararası karikatür etkinliklerinde ve yayınlarında yer almaya başladı. Çok geçmeden Kıbrıs Türk Karikatürü Sanatı çiçek açtı. Ulusal ve uluslararası yarışmalardan umutlu haberler gelmeye başladı. Karikatür sanatçılarımızın diğer sanat dallarına göre uluslararası yarışmalarda başarılı olmalarına karşın yerli basında yeteri kadar ilgi gördüğü söylenemez. Çünkü Kıbrıs Türk Toplumunda bağımsız ve ticari anlayışta gazete yayımlanmamaktadır. Kıbrıs Rum Toplumundaki karikatür sanatı ve sanatçıları gerekli mesleki ilgiyi bulurken, Kıbrıs Türk Karikatür Sanatı ve sanatçıları, henüz daha karikatür sanatıyla hayatlarını kazanamamaktadırlar. Tüm bunlara rağmen Kıbrıs Türk Karikatür Sanatı ve Sanatçıları, Kıbrıs Türk Toplumunda önemli bir siyasi ve sanatsal güç olarak mücadelelerini sürdürmektedirler. En büyük dileğim karikatür sanatımızda olduğu gibi diğer sanat dallarımızda da uluslararası başarıların kazanılmasıdır