Aksiyon'dan
    HASAN'IN SAKSISI
    Hasan Kacan
    HERKES "STAND-UP" VAZİYETİNDE
    Geçenlerde Cem Özer'e koşa koşa bir adam gelmiş, nefes nefese "Cem bey, Cem bey Haydarpaşa garına Anadolu'dan bir vagon dolusu Stand-up comedy'ci geldi. Trieste'den de gemiyle, Türkiye'ye iltica etmek isteyen Stand-ap'çılar yola çıkmış" deyiverince ünlü talk-şovcumuz az kalsın kalp krizi geçiriyormuş.
    Aynı loto hadisesi gibi.
    Cem Yılmaz stand-up'tan ciddi ciddi para kazanmaya başlayınca yurdum insanı televizyonun da vole-tele gazıyla hırslanıp "bize de çıkabiliir" diye bağıraraktan hırsla stand-up kuponları doldurmaya başladılar. Öyle bir ruh durumu ki; haftalar haftaları kovalayıp Cem Yılmaz'a bir rakip çıkamadıkça ikramiye katlanarak büyüyormuş gibi, ülkemin duyarlı insanları önce tek tek sonra gruplar halinde 'Stand-up komedi'ci olmaya başladılar. Göbeğiyle darbuka çalabilen, yanan sigarayı dilinde ters çevirebilen, havaya iki madeni para atıp yere düşmeden yakalayabilen, elma ve portakalı zıplatıp çevirebilen, ayağında bin'e kadar top saydırabilen, tarağa kağıt dayayıp zurna sesi çıkaran... Kısacası lüzumsuz beceriler üstadı ne kadar vatan evladı varsa 'Stand-up' ikramiyesini kapmak için yarışa girdiler.
    Bu koltuk altından "zort-zort" sesi çıkartma üstadı insanlar Cem Yılmaz'ın umurunda bile değildi ama birilerinin fena halde umurundaydı. Diliylen sigarayı ters çevirebilenler güruhu korkutuyordu bazı "üstad"ları. Ustalar hakikaten korkuyor, şehrin otogarlarını işgal eden çekirge sürüsünün iç bölgelere ilerlemesini önlemek için ellerinden geleni yapıyordu.
    Aslında bu "baba komik"ler bir bakıma korkmak zorundaydılar. Çünkü onlar da "ağzında yanan sigarayı ters çevirerek" meşhur olan birileriydi. Koyunun olmadığı, lamanın, bizonun esamesinin okunmadığı yerde göbeğinlen dümbelek sesi çıkarıp Türkiye'nin en kıllı mizah büyükleri arasına giren bu şahıslar panik olmasın da ne olsundu? O yüzden bu babaliçkolar şehir garlarında türeyip, üreyen stand-up'çıları ortadan kaldırma faaliyetlerine başladılar... Önce bu güruhun üzerine sinir gazı verildi, sonra asitli kızgın yağ döküldü, bahar kokulu Ace'yle kalan lekeler temizlenmeye çalışıldı ama gelin görün ki a kardeşler "kuşlar" filmindeki gibi bir durum söz konusuydu.
    Çekirgeler, kargalar, fareler yani abicim kısacası istila kabiliyetine sahip ne kadar yaratık varsa şehrin içine ilerliyordu.
    İstanbul semaları bir toz bulutu gibi stand up yaratıklarıyla simsiyah olmuştu.
    Gerçi Cem Yılmaz'ın umurunda değildi. Beyazıt Öztürk'ün de... Okan Bayülgen ise tırsmıyor görünse de tırsıyordu biraz. Amma asıl "baba"lardı takır takır dişleri birbirine vuran.
    İstanbul sokaklarında ilerleyen güruha şehrin ara sokaklarından katılmalar da oluyordu. Kağıttan uçak yapanlar, göz kapaklarını ters çevirip yerli Freddy olanlar, madeni parayı dik durduranlar, dilinin altından bülbül ötümlü kanarya sesi çıkaranlar, ayak parmaklarıyla kibrit yakıp dudağındaki sigarayı tutuşturanlar, kibrit kutusundan darbuka sesi çıkaranlar, röntgen filmini boru yapıp klarnet melodisine dönüştürenler, kibritten kayık, sigara tütününden çim saha yapanlar, leblebiyi beş metreye fırlatıp ağzının içine düşürenler...
    Hattı müdafaa değil sathı müdafaa usulünü benimseyen "eski lüzumsuz komikler kolonisi son bir gayretle bu "stand-up" yaratıklarının üzerine hamamböceği, karaböcek, yakarcık, tatocuk, bilumum haşeratı anında yağmur gibi döküp kömür haline getiren "diazinon" etkili haşere öldürücü de sıktılar olmadı. Göbeğiyle darbuka çalanlar sürüsü hızla yuvarlanarak göz kapağını ters çevirebilen eski lüzumsuz kemikler kolonisini de içine aldı, paldır küldür gidip büyük bir plazanın duvarına vurdu, dağıldı, saçıldı. Çarptıkları yer de başlarına yıkıldı. Onlar eremedi muradına, umutlar bir dahaki çekilişe... Haydii doldur abiii... 
    Ellettronik lotooo!