Evrensel'den
Komik
değil, sulu!
Şenay Aydemir
Geçtiğimiz günlerde Cem Yılmaz, Beyazıt
Öztürk (namı diğer Beyaz) ve Yılmaz Erdoğan’ın konuk olarak katıldığı ‘Siyaset
Meydanı’ isimli televizyon programı iki yönlü bir tartışmanın da temelini
oluşturmuştu. Bu ‘komik’ üçlünün programı ‘çekici’ ve izlenilir hale getirmesi
ve program süresince yapılan espriler tartışmaların bir yanını oluştururken,
ülkede egemen hale gelen mizah ve mizahçı anlayışına dair yazılanlar da
bir başka tartışmayı gündeme getirdi. Mizahta, yeni bir anlayışın giderek
popülerleştiği, kendi kahramanlarını yarattığı ve bu biçimi egemen hale
getirerek paraya tahvil ettiği sonucu bu tartışmalardan çıkarılanlardan
birisi idi.
Mizahın bu yeni kavranış biçimi pervasız
bir şekilde hayata dair olan her şeyle alay edebililiyor, bütün ilişki
biçimlerini ve ideolojileri kendisine malzeme yapmakta bir zeval görmüyordu.
Mizahın ince, eleştirel yanının hallaç pamuğu gibi savrulup bir tarafa
atıldığı bu dönemde, ‘düşündürmek için güldürmek’, ‘güldürürken düşündürmek’
gibi terimler; gereksiz, eski ve demode bulunarak bir kenara bırakıldı.
Mizah, yapısında bulunan sınırsız hareket etme, her konuyu kendisine malzeme
edebilme özelliklerini ‘tahrip’ eden bu kuşağın elinde yeni bir sloganla
tanımlanmaya başlandı: Güldürmek için güldürmek! Mizahçı gitti, ‘komik’
geldi.
Kahpe Bizans bir sonuç
Şimdi bu ‘egemen’ mizah tarzı, aynı
popülarite ve medyatik yüzleri arkasına alarak sinemalarda gösteriliyor.
Geçtiğimiz hafta gösterime giren ‘Kahpe Bizans’, Özal döneminde tohumları
atılan ve Yeni Dünya Düzeni yaşam biçimlerinin egemen hale gelmesiyle kendisine
yaşam alanı bulan bu yeni mizah anlayışının belki de en derli toplu, en
‘ince düşünülmüşü’ olarak çıkıyor seyircinin karşısına.
Yıllardır, bu tarzı yaşam biçimi haline
getiren, günlük ilişkilerinde, bütün kavramları laubali bir tarzın ardında
mizaha dönüştürme eğiliminde olan ‘yeni kuşak’ için tam da ‘beklenilen’
film olma özelliğini kazanıyor. Yoğun bir medya desteğini arkasına, medyatik
yüzleri de kadrosuna alan filmin seyircinin yoğun ilgisiyle karşılaşması
da doğal oldu.
Gani Müjde’nin yönetimini ve senaryo
yazarlığını gerçekleştirdiği film, her ne kadar eski Türk filmleriyle dalga
geçen bir komedi olarak tasarlansa da, şimdilerde egemen ‘stand-up’ tarzı
komikliğin özelliklerini bünyesinde barındırıyor.
Türkeş, Demirel ya da Süper Gazi
Yeni mizah anlayışının günümüzün popüler
ideolojik argümanlarına ve kavram setlerine uygun olarak hareket etmesi;
postmodernizm, imaj, tüketim vb. kavramları kullanması gündelik hayata
ilişkin olan her şeyin aynı zamanda mizahın içine dahil edilmesinin olanaklarını
yaratıyor. Hiçbir idelojik görüşü olmayan, sağlam dünya görüşüne dayanmayan
bu tarz, Marx’ı ve Demirel’i aynı konunun ‘geyik’ malzemesi yapmakta çekinmiyor;
ikisini de kendi tarzının birer nesnesi haline dönüştürüyor. Örneğin; ideolojilerin
öldüğünün söylendiği tarihsel bir süreçte ‘herkesi şaşırtarak’ Nâzım Hikmet’in
‘Dört nala gelip uzak Asya’dan....” diye başlayan şiirini okuyan Türkeş’in
bu yeni kavranış biçimini hayata geçirdiği politik arenada, daha sonra
AGİT toplantısında Demirel tarafından bu şiirin okunması da aynı ‘karmaşa’nın
ve aynılaştırmanın ürünü olarak ortaya çıkıyor. Politik arenada kendi politik
kaygıları için başka bir amaç için yazılan şiiri ‘postmodern’ politikalarına
alet eden anlayış, mizahta da kendisini başka biçimlerde ifade ediyor.
Kahpe Bizans’ta; göç ederek Anadolu’ya gelen Nacarların şefi Süper Gazi’nin
ağzından bu dizelerin basit bir esprinin malzemesi yapılması da aynı aynılaştırmanın
bir biçimi olarak mizahta yer alıyor.
Biz bu filmi görmüştük
Kahpe Bizans’ta, bütün bu tarzın kendisine
beyazperdede bulabildiği bir alan. Her şey, herkes bir ‘’geyiğin’ malzemesi
olabiliyor. Birbiri ardınca sıralanmış espriler, abuk sabuk davranışlar.
Ancak, Kaphe Bizans yazının başında
aktarılan isimlerin öncülüğünü gerçekleştirdiği bu mizah biçimini de aratır
bir biçimde ‘komik’ olmaktan da uzaklaşıyor ve sulu bir biçim alıyor. Filmin,
baş kahramanı Mehmet Ali Erbil’in merkeze oturduğu senaryo, Erbil’in Çarkıfelek
tarzının beyazperdedeki görüntüsüne denk düşüyor. Erbil’in ‘sulu’ ama komik
olmayan mizah tarzı, filme de rengini veriyor.
Şunu belirtmekte yarar var; geçmiş
mizah birikimleri göz önüne alındığında Gani Müjde ve Kemal Kenan Ergen’den
en azından daha ‘komik’ bir film beklenirdi. Filmin bütününe yayılan espri
anlayışında öne çıkan ve gerçekten yerine oturan az sayıda diyalog dışında
çok da yaratıcı ve yeni bir anlayışın filmde hakim olduğunu söylemek zor
olacak.
Çünkü gerçekten biz bu filmi daha önce
görmüştük, hem de daha sahicisini. Örneğin seyircinin yıllardır Malkoçoğlu,
Karamurat vb. filmlerde gördüğü ve katıla katıla güldüğü sahnelerin, Kahpe
Bizans’ta yeniden kullanılmasının yeni bir tarafı da yok.
Kahpe Bizans, tıpkı Cem Yılmaz’ın bir
söyleşisinde dediği gibi gösteri bittikten sonra akılda hiçbir şey kalmayacak,
uçucu bir film. Her şey beyazperdenin içinde yaşanılan bir buçuk saat kadar.
Zaten filmin yayımcısı ve yönetmeni de bunu inkâr etmiyor. Ama gerçekten
sağlam bir mizah anlayışı olan insan için oturup TV’de bir Malkoçoğlu seyretmek
belki daha komik olabilir. Hem daha gerçek, hem de ciddi, üstelik bedava..