RESİM ÇİZME MACERALARIM
Benim resim merakım, komşumuzun ben yaştaki ve ben yetenekteki oğlu
Ahmet’in 62’yi bir çırpıda tavşana çevirmesiyle başladı(yıl 1970 küsür
olmalı)... Derslerde ondan fersah fersah ileride olan ben, elbette resim
konusunda da meydanı ona bırakmayacaktım...
Bu amaçla babama, 24 tane keçeli kalem, 10 kutu sulu boya, 30 tüp
yağlı boya, 150 tane kuru boya ve 62 tane de 62 sayısı aldırdım. Ne var
ki, ne kadar uğraşırsam uğraşayım bu 62’lerden eli yüzü düzgün bir nesne
çıkartamadım. Bunun üzerine, üzerinde çalışacağım sayıyı değiştirmeye karar
verdim... Kardeşimden rica ederek ondan, iki tane 65, üç tane 42 ve yedi
tane de 546 sayısı aldım. Artık çalışmalarıma başlayabilirdim ve başladım...
Amacım 62’den yapılmış kıytırık bir tavşan yerine; 65’ten yapılmış bir
adet televizyon, 42’den yapılmış bir adet at arabası ve 546’dan yapılmış
bir adet apartmandı...
Bu şekilde başladığım çalışmalarım bittiğinde ise elimde; üç tane
kırmızı ve yeşile boyanmış kanepe, dört tane maviye boyanmış duvar ve bir
adet de sarıya boyanmış bir burun vardı... Kaybettiğimi sandığım samur
fırçamı ise, daha sonra, mahallemizin kedisi boncukun kulağında buldum...
İnatçı çalışmalarım bir gelişme göstermeden birkaç yıl sürdü... Ortaokula
başladığımda artık, biraz perspektif ve biraz da gölgeleme biliyordum...
Sıra arkadaşım Vedat’tan ilginç bir şey öğrendim ilk resim dersinde...
Demir bir paranın üzerine, bir kağıt parçası koyduktan sonra, kurşun kalemle
kağıdı bastıra bastıra çiziyordu ve paranın şekli kağıda aynen çıkıyordu...
Çaktırmadan ele geçirdiğim o kağıt parçasıyla bir bakkala gidip iki tane
Golden sakızı alma çabam ise, kalpazanlık suçlamasıyla Mecidiyeköy Karakolu’nda
son buldu... Son kararımı vermiştim, artık para veya benzeri bir nesne
asla çizmeyecektim...
Bu olaydan aldığım dersle eve geldiğimde, kardeşimi masanın üzerine
yatırdım ve üzerine de geniş bir kağıt parçası koydum. Bundan sonra elime
kurşun kalemimi alarak, başladım onun kopyasını çıkarmaya... Bu hadise
ise, Mecidiyeköy Dispanseri’nde sona erdi... Kurşun kalemi kardeşimin alnından
sökmeleri epey bir zaman aldı... Ben, yaratıcı çalışmalarıma destek beklerken,
babam tarafından bana yönlendirilmiş köstekli bir saatin demiri yüzüme
geldi... Böyelikle bir daha kopye resim yapmamaya ve kurşun kalem kullanmamaya
yemin ettim...
Sanatçı olmak gerçekten zor ve meşakkatli bir yoldu.... Bir takım
olanaksızlıklar elimi, kolumu ve şovalyemi bağlıyordu... Örneğin ben Photoshop
ile bilgisayar ortamında resimler yapmak isterken, ‘bu nesne daha icat
edilmedi’ denilerek baştan savılmaya çalışılıyordum... O yoksa lightwave
getirin diyordum, bu kere de, dosdoğru mutfağa kapatıyorlardı... Zaten
o dönemde aldığım kiloları bir daha hiç veremedim...
Derken derken ve ben böyle sanat çalışmalarımı her gün iki adım daha
ileri götürürken, bir de baktım kardeşim 50’yi aşkın tablo boyamış ve 10
tane de kişisel sergi açmış, işte o saat resim çalışmalarıma son noktayı
koydum...
Heykel çalışmalarım ise, ayrı bir yazının konusudur...
